Soğuk ve hayal kırıklığı iliklerine işledi Melek’in. Ayaklarını hissetmiyordu. Yaşadığı şoktan mı, soğuktan mı, Ömer yüzünden mi bilemedi. Ömer’in sorusuyla gözleri döndü olduğu yerde bayıldı. Ömer şokla ve korkarak Melek’e ceketini sarıpsarmaladı kucağına alıp kafeye kadar taşıdı.Kafe tuz buzdu. Cenk neye uğradığını şaşırmış ortadan kaybolmuştu eziklikle. ( Bir Faruk klasiği:D) Herkes şimdi kafeden ayrılıp Cenk’in dedikodusunu yapmakla meşkuldü. Ne de olsa insan hakettiğini yaşamıyor muydu?!
Ömer telaşlı telaşlı kollarında Melek kafeye girdi. Hemen bir koltuğa yatırdı. Bumbuzdu Melek. Ömer gelene kadar pişmanlıktan kıvrandı. Azda olsa söz etmeliydi Melek’e! Melek sıcaktan çözülmüş gözlerini açmıştı. Ömer yanı başında “iyisin dimi? iyisin!” dedi üzerine titrekken pişmanlıkla. Kıvranma sırası ondaydı! Melek konuşamadığından mı yoksa istemediğinden mi başını eğerek salladı. “âh kalbimin sahibi, kalbim!” dedi gözlerini Ömer’den alıp başını yana çevirirken.. Koca bir “âh” çekti ardından. Bu soru yüzünden başına daha neler gelecekti?! gelmeliydi?! Aşk nasıl bir bilmeceymiş böyle. Kapana tıkılan fare gibi çaresiz nereye baksa dönse çıkmazdaydı. Kurtulabilecek miydi aşkından…ki aşktan kim kaçabilmişti ki?!…
Üstünü giyinmiş eve dönerken “Ömer sen benim kaderimsin!” dedi kalbinin bir kez daha kabullenişiyle Melek içinden. Ömerse özür üstüne özür diliyordu, bu sefer ileri gittiğinin farkındaydı.
“Melek özür dilerim, gerçekten böyle olacağını bilemezdim. Cenk’i seviyorsun sandım… Aklım sıra bozmak istemedim surprizi. Çok büyük bir aptalım! Affet beni ne olur!” son cümleyi duyduğunda Melek, bu gece yaşadığı şokun tonlarca büyüğünü yaşadı: “Biliyorum kimse dostunu bu şekilde aldatmaz!”
Ne demeliydi?! Ne söylemeli?! Ne yapmalı?!
“tamam! önemli değil.” dedi donuk bir sesle boşluğa konuşur gibi.
Ömer bir anda durmuş Melek’in önüne geçmişti. Melek asıl şoku mu yaşıyordu yoksa? Gözgözeydiler.
“özür dilerim! üzgünüm” dedikten sonra sarıldı “çok!” dedi sesine perişanlık ve gecenin koyusundan hüzün hakimdi.Melek ayrılmasa Ömer bırakmayacaktı nerdeyse. Kalbi titredi Melek’in daha fazla dayanamadı ayrıldı kaderinden! Konuşabildi:
“tamam Ömer,geçti.” dedi sesi normele biraz daha yakındı nihayet.
Bir daha sormaya cesaret edemedi Ömer!
Asıl affedemediği Ömer değildi aslında. Tüm öfkesi kendineydi.
“O’nun uğruna, alışacağım…” dedi içinden Melek.
Tüm yol boyunca Ömerle birlikte hayatının ne kadar değiştiğini düşünüyordu, onca acıya rağmen Ömer’den önce yaşamadığını hissederken tebessüm etti, dudakları bile acıyordu sanki…
Ömer’in gözleri pişmanlıkla af dilercesine Melek’teydi. Bir an dahi ayırmadı gözlerini. Melek kendini şaşırtan cümleyi söylemişti.
“kalbimin sahibi yakınımızda değil! bu soru yüzünden bir sarsıntı daha yaşamak istemiyorum” dedi. Ömer elini tuttu Melek’in.
“lütfen affet! o kadar üzgünüm ki ne yaptığımın farkında değildim. Hiç bir bahane örtemez hatamı. biliyorum..” dedi tekrar özür dilerken.
Melek Ömer’in eline odaklanmış çekmesini bekliyordu. Konuşamadı gibi oldu:
“tamam Ömer! affettim. amaa” derken sesi yumuşamış sol elini de beklenmedik şekilde Ömer’in elinin üstüne koyup devam etti “bir dahaa” dedi Ömer devam etti ” affetmessin:)” dedi sol yanağında ki gamzesi ortaya çıkmıştı tebessümünde Ömer’in.
Ömer bu kadar çabuk affedileceğini, Melekse bu kadar çabuk affedeceğini akıllarının ucundan bile geçiremezlerdi.
“dostuna bir şans daha verdiğin için teşekkür ederim” dedi 8 numaranın önündeyken Ömer.
Melek,” hakediyorsun” dedikten sonra “iyi geceler” dedi. Ömer son dakika bir gol daha atmayı başarmıştı Melek’in kalbine.
Eve girdiğinde Damla heyecanla yanına geldi. Bu gece artık anlatmak istiyordu Melek’ine Uğur’unu.. Şansını… Melek’i her zamankinden daha bitkin görmüştü.
Melek’i sürükleyip salona çekti “otur şuraya hemen her gün bitkin bir halde geliyorsun lütfen çalışma artık! Melek’im lütfen! anlat bana ne oldu?” dedi diz çökmüş Melek’in ellerini tutuyordu. Melek’in gözleri ellerindeydi. “yüzüme bak anlat hadi benim cânım!” dedi Damla tekrar artan merakıyla.
Melek ne dese bilemedi yalan söyleyecek takati yoktu ama tüm gerçeği söylemeye de ne dili ne kalbi cesaret edemiyordu. Cenk’in yaptıklarını anlattı kısaca tabi Ömer’inde!
“Aranızın düzeldiğine sevindim Ömer’in bir suçu yok ya nerden bilsin çocuk” dedi Damla Melek’in yanına oturuyordu.
“öyle hiç bir suçu yok!” derken içinden devam etti ” tek suç onun olan kalbimin, sahibisi olmadan nefes alamaması! kıvranması bütün kabahat benim!” dedi sarılsı dostuna.
Damla heyecanla bir şeyler demek istiyordu ama ” yemek yiyelim mi beraber sana anlatacaklarım var!” dedi yerinden kalktı. Melek banyoya doğru yol alırken “tamam geliyorum Damlam” dedi.
9 numara.. Ömer’in odası..
Uğur” Bu kadar geç söylediğim için kusura bakma abi fırsatını bulamadım bu gece de söylemeyecektim ama Damlayla karar aldık ne olursa olsun söyleyeceğiz artık diye.”
“ım.. sevindim Uğur, senin için ne diyim Damla iyi kız ama bu kadar çabuk olmaz diyordum duygularından eminsen! mutluluklar dilerim can dostuma” dedi sandalyesinde oturuyordu.
“teşekkür ederim ama sende hani diyorum Melekle olamaz mısın?!” derken çok hızlıydı. Zümradan sonra ilk defa bir kız için Ömer’e soruyordu Uğur.
Ömer şaşkınlıkla biraz bocalasada cevabı netti ” olmaz tabiki! bizim iyi bir arkadaşlığımız var. Hem ” dedi kaldı Ömer “kalbinin sahibi var” onun diyecekti.
“hem?!” dedi Uğur merakla.
“hem işte biliyorsun, Zümra!” dedi sandalyesini masasına doğru çevirdi.
Uğur bir senedir ilk defa “Zümra” dediğini işitmişti Ömer!in. Uğur kadar Ömer de şaşkındı kendine.
8 numara..
Damlanın mutluluğunu paylaşmanın sevinci vardı gözlerinde.Uğur gibi sözü oda Ömer’e getirdi sanki anlaşmış gibiydiler. Ne diyeceğini şaşırdı Melek ama iyi toparladı sonra:
“biz gerçekten iyi arkadaşız Damlam lütfen bir daha bu konuyu açma” derken Melek değildi sanki sanki öyle utanmıştı ki odasına kaçtı. Damla bir umut sormuştu işte…
Melek gözlerini kapattığında Ömer le vuslat anlarını canlandırıyordu hayalinde. Uykuya daldığında rüyası gerçek gibiydi…Mutluluku 1 ân da olsa yakalayabilmenin tebessümü vardı şimdi yumulu gözlerinde…dudaklarında…
Yepyeni bir gün ışıltılarıyla başlıyordu. İşine yetişmeye çalışan memurlar, okuluna yetişmeye çalışan çocuklar uykularından uyanmış hazırlık içinde dolanıyorlardı.
Damla’da uyanmış okul için hazırlık yapıyordu. Melek’in ilk dersi 11’deydi uyandırmaya kıyamadı. Kahvaltısını hazırladı not bıraktı Melek’ine.
“Göznurum! kahvaltını hazırladım. Sakın bir şeyler yemeden gitme! anlaştım en sevdiğin reçelle gelince seni söyleyecek bana ona göre:) ummaahh” yazıp buzdolabına yapıştırdı.
Yusuf Farukla binadan çıkarken Damlayla karşılaştılar. İlk ” günaydın” diyen Damla oldu. İlk karşılık verense Yusuf “günaydın” dedi Damlaya kocaman gülerken. Farukda sonunda söyleyebilmişti “sanada!” Damla “görüşürüz” diyerek ayrıldı yanlarından.
Saatin 10 olmasıyla Melek’in telefonunun alarmı çalmaya başlamıştı. Gözlerini açtığında rüyanın etkisiyle gülümsemesi 1 an dı sadece yüzü asıldı hemen başucundaki çerçevedeki gülen yüzüne baktı gözleri doldu…birden aklına kitabevi geldi.”mutlaka gideceğim” diye geçirirken içinden mutfağa gitmek için yatağından kalktı. Damlanın notunu gördü. Nihayet içten gülümseyebilmişti.
“Su Damlam hayatımın yeşerme sebebi..” dedi kahvaltıya bakış atarken. Damlayı kırmamak adına hızlıca atıştırıp çıktı.
Dersleri kalbini bir tarafa bırakıp can kulağıyla dinledi, kütüphanede özenle 1 saar çalıştı. Kafeye gitmek için hala 1 buçuk saati olduğunu gördüğünde sevinçle yola koyuldu.
15-20 dakika sonra kitabevindeydi. Tülin ablanın onu görüşüyle sarılması bir oldu.
“hoşgeldiin” dedi yüzünde gülücüklerle.”özlettin kız nerelerdesin” diye devam etti ayrıldıktan sonra.
“iş güç okul derken bir türlü gelemedim kaç aydır ama bak burdayımm” dedikten sonra boş olan masalardan birine kuruldu. “bir şey ister misin?” dedi Tülin abla sıcakkanlılıkla.
“her zamankinden” derken tebessümle göz kırptı Melek. O da özlediğini farketti.
“aşkımı kabul ettiğim yer burası” derken her zaman oturduğu masaya doğru baktı. Kitap okumaya dalmış birini gördüğünde tebessüm etti gözünün önüne en son o masada yazdıkları, döktüğü gözyaşları canlandı. Ne kadardır öylece bakıyordu ki kitap okuyan genç bile rahatsız olmuş Melek’e bakıyordu. Melek’in kendine gelmesiyle gözlerini masaya dikmesi bir oldu. Utanmıştı. Neyse ki çocuk kitabına döndü. Eliyle kafasına vurmamak için ellerini sıktı Melek.
“âh kalbime gelenleer” diye kısık sesle söylendi kitabını okurken. Okumaya ara verip,
yazdı… yazdı… yazdı…
*****
bu kadar kısa bir zaman, bu kadar çok hatıra.. nasıl sığsın kalbime?… Biraz daha derin kazmalı ucu bucağı gözükmeyen okyanus derinliği mesela.. en alta da hayal kırıklıklarımı yerleştirmeli.. korkuyorum ki delireceğim! aşkın kavuşmak olmadığını öğreniyorum Ömer’i her gördüğümde, gözlerinde ki bensizlikte! Denizi sever gibi mi sevmeli seni yar!
uzaktan… yakının da yürüyüp dokunamamak mı?!
nasıl dayansın yüreğim? umutlarım yaralı.. bereli.. hayal kırıklıklarımla kocaman olduk…
istanbul karla kaplı, yüreğim senle.. sadece bir tek söz söyle dünyalar benim olsun!
–Melek yazdığı son cümlenin imkansızlığıyla gözünden yaş damladı. Sağ elinin baş parmağıyla gözyaşını hemen sildi devam etti-
gözlerim,yaşlarım aşkımı göğüsledi. gözyaşlarımda boğulmama izin verme yar! öp gözlerimden yüreğimi!…sadece masal bile olamazmıyız sevgili’im! seninle her şeye razıyım ama seninle.. kalbi bükük içimin…
zaman kadar sonsuzluğunda beraber sonsuzlaşamaz mıyız?! yüzünün en hüzünlü halini seçtim. Zümrayı kıskandım. dedim: ey gönül! madem aşka düştün, sus! dile getirdiğim kadar yanacaktım. öyle oldu ki aşkımın dili aşkından tutuştuda konuşamaz oldu!
tüm kaybettiklerim için yok kimseye hıncım.. sözlerinle vururken beni amansız anımda kurşun neydi ki sancıma! tüm sancılarıma rağmen günün sonunda seni görebilecek olmanın umuduyla açtım gözlerimi.. ummanında kayboluyorum.. öyle ki kendimi arıyorum bende.. nerde eski ben! nerde sen!!
–Melek öyle hızla yazıyordu ki sanki vuslatına koşar gibiydi.Yeşil gözleri nemli..-
Senin huzurunda sözlerim, gözlerimden aktı.. gitti… çekilince kalbimin suları geriye senden başka ne kalır?!
sor! gücün sormaya yetiyorsa varmıymış?!,
“gönlümün bin parçaya bölündüğünün bir sebebi!”
şimdi oturup umutla bir şeyler unutayım!
sözde “beni” unutacağım işte!
25 kasım 11
*****
Kendine kızgınlıkla başını kaldırdığında onu izleyen bir çift göz olduğunu farketti. Yarım saat önce masaya oturduğunda dalıp gittiği ama farketmediği çocuktu. Çocuk Melek’in gözlerine bakarken almadı gözlerini bütün heybetiyle yanına geldi. Öylece izledi onu Melek taki karşısına oturmak için izin isteyene dek.
“buyrun” diyerek isteksizce kabul etti. Ne diyeceğini merak etmişti doğrusu.
“okuduğunuz romanı nasıl buldunuz?” dedi ama sanki başka bir şey diyecekti. “ne diyosun be?!” der gibi baktı çocuğa Melek, kirpikleri ıslak ıslaktı.
“güzel çok iyi, bu ikinci okuyuşum” dedi hesap verir gibi. içinden “Allah’ım ne olur başıma bi Cenk daha gelmesin!” (:D) dedi gözlerini devirirken. Çocuk aslında söyleyeceği şeyi söyleyemediği için yüzü düşmüştü.
” ben yazarın kardeşiyim” dediğinde Melek gözlerini öyle bir açmıştı ki çocuk şaşırdı.
“adım Ender” tebessüm edebilmişti.
“Melek” diyebildi kısık sesle.
“memnun oldum” dedi devamında Ender.
Ender masasından kalkarken Melek “gerçekten ender biri olmalı” dedi ruh gibi hayatına giriş yapmıştı. Kısa sürdü Ender hakkında ki merakı. Hızlıca toparlanıp kafeye yetişmek için koştu. Telaştan onu izleyen gözlerin farkına varamamıştı.
“tamam!” dedi Damla kollarını bağlamış başını yana çevirdi, çocuk gibi mızmızlanıyordu.
“Sende yani sizde Melekle bir şeyler yaparsınız olmaz mı? hee? lütfeen. Faruk için iyi olacak ne zamandır ölü gibi” dedi yalvararak Uğur sözü bittiğinde Damlayı kendine çevirmiş ellerini tutmuş gözleriyle yalvarmaya devam ediyordu sanki.
“hıh. tamam bizde kızlar günü ilan ederizDurularda çatlayın patlayın evede sizi almayız!” dedi kabullenmişlikle meydan okurcasına.
“hoh çok güzel olur Ömer bizde kalacak zaten gecesinde” dedi gülümserken.Anında yanağına öpücük kondurmayı da ihmal etmedi Uğur.
İşleri bu gün uzun sürmüştü.Saat 21’di. Yorgunlukla bıraktı kendini Melek sandalyeye,yayıldı. Karşısında Ömer.
“ohh hiç bitmicek sandım. hava soğuk ama herkes yinede dışarda bu saatlere kadar” dedi Melek gözlerini kapattığında tükendiğini hissetti.
Şimdi beraber otobüs durağına yürüyorlardı.
Ömer heyecanla mantosunun içinden kırmızı gül çıkardı. Melek’e verirken “kuru bir özür beklemiyordun heralde” dedi utanmışlıkla gülümsüyordu Melek’e.
Melek neye uğradığını anlayamamıştı ki Ömer’in açıklamasıyla kendine geldi “teşekkür ederim ama gerek yoktu” dediysede içinden başlamıştı kendine söylenmeye yine “ne bekliyordun Melek ha?! bir daha hayal kurmayacaktın hani?! unutacaktın!” Melek gülebilmişti zoraki.
Eve girmeden gülüne bakıp yerleştirdi defterin arasına değerlisini, onun gibi solacak olan gülünü. Herşeye rağmen aşkından gül alabilmenin kırık mutluluğu vardı gözlerinde…ufacık mutluluk…
Damladan hafta sonu Pazar günü yapacaklarının raporunu aldı. “iyi baya oldu birlikte oturmayalı” dedi. Damlaya kahvesini getirirken.
“sen niye içmiyorsun? içecektik hani beraber?” dedi sitem ve üzgünlük dolu bir sesle.
“Damlamm azad edemez misin bu gecede beni duş alıp yatayım bak saat kaç oldu?” dedi gözlerini açıp kapatırken Melek. Çaresiz kabullendi Damla.
“tamam Melek’im “dedi öpücük atarken. Melek gittiğinde seslice “bu yorgunlukların acısını süper bir tatille ödeticem sanaa.. nasıl yorarsın benim Melek’imi” dedi Melek’e hitafen kafasını sallaerken yavaşça. Kahvesiyle kalakalmıştı.
Zaman su gibi akmış Pazara bir gün vardı. cumartesi akşam vakitleri cennet apartmanın önünde iki genç tartışıyordu. “neden anlamak istemiyorsun istemiyorum seni. nasıl gelirsin evime kaç kere gelme dedim sana” diye bağırıyordu kız. Sesinden korktuğu ve telaşlı olduğu anlaşılıyordu etrafına bakmasından.
Çocuk kızın ellerinden tutup duvara yapıştırdı. Kıpırdayamıyordu. Ne kadar debelensede kurtulamadı. Çocuk kızın içine girmiş “sen benimsin! kızım anla artık” diye bağırdı.
Ezgi dayanamamış ortaya çıkmıştı.
“sen ne hakla Duru’ya bağırırsın serserii” diyerek cılız olmasına rağmen çocuğu korkutmuş kenara atmıştı. Konuşmasına fırsat vermeden”seni bir daha burada göreyim dava açarım süründürürüm” derken çıldırmış gibi çocuğu kovalıyordu. Çocuk uzaklaşınca Duruya koştu sarıldı. Ağlıyordu.
“tamam canım geçti” dedi sırtını sıvazlarken.
Çocuğun gitmesiyle saklandığı yerden anca çıkabilmişti Yağmur. Kendine geldiğinde “abime bahsetmeyin lütfen!” dedi Duru hıçkırırken.
“tamam canım” dedi yaşlarını silerken Ezgi.
Damla uyandığında “ohh be nihayet Melek’imle dolu dolu geçirebileceğim bi gün” dedi esnerken.
Telefonunun mesaj sesiyle yatağında telefonunu aradı.
“günaydın huzurum:)” yazan Uğur’du.
“günaydın:)kaçta gideceksiniz halı saha maçınızaa” derken tekrar vurguladı Damla.
“akşam üzeri” diye cevap geldi.
Damla telefonu bırakırken yatağını toplamadan Melek’in odasına daldı.
“Melek’imm uyan öğlen oldu.” diye seslice bağırırken Melek’in yanına yorganın içine girdi. Melek’i ayağa kaldıracak en iyi şeyi yaparken kurnaz kurnaz gülüyordu.
“ama yaa” derken gülüyordu Melek. “bu gıdıklama egzersizini sen istedin akşam beni kahvemle başbaşa bıraktıınnn” derken gıdıklıyordu hala. Melek dayanamamış yataktan uçma uçmuştu.
Saat: 16.30 Yer: Duruların Melek’in değişiyle Ömerlerin evi.:) 9 numara..
Melek ve Damlaiçin beklenmedik misafirler vardı. Ezgi ve Yağmur! maydonozları:D Melek mi yoksa Damla mı en çok rahatsızdı bu durumdan bilinmezlikteydi.
Duru “ben davet ettim” dedi mahcublukla. MElekse “önemli değil canım” dedi tebessümle.
Melek Ezgiyi gördüğünde aklına sadece Ömer değil Zümra da geliyordu sanki çok yakından tanıdığı biri gibi..
Vakit ilerlemiş komedi filmi izlemeye başlamışlardı. Melek’in gülmeye mecali yoktu artık. Herkes kahkahayla gülerken Melek yerinden kalktı. Kendinden emince Ömer’in odasına girdi. Uzun bir süre ayakta odasını izlerken Ömer’i hayal etti. Kim bilir ne acılar yaşamıştı burda. Masasına oturdu. Herşeyiyle inceden ilgilendi. Eline geçen ilk defteri aldı yazmaya başladı.
” Verdiğin gül gibi aşkınla soluyorum Ömer! Gözlerinin önünde ölüyorum..
Çırpınışlarımı göremez misin?
Sana düğümlenmiş beni çözemez misin?
Sessizliğimi bozamaz mısın?!
İnsanın içi ağrır mı hiç Ömer?! Ağrıyor işte! Tüm sensizliğim ızdırap dolu..
Acılarımı dindirip sevemez misin?!
Sen ve Ben Biz olamaz mıyız???”
Başını yorgunluktan masanın üzerine bıraktı. Uyuya kalmıştı, olacaklardan habersiz uykuya daldı gözlerine yenik..
Saat epey ilerlemiş, 21.30 olmuştu. Ömer maçta ayağını incitmiş yalnız eve dönmüştü. Kızlar salonda gülerken Ömer’in gelişinin farkına varan yalnız Ezgi oldu. Arkasından yavaşça takip etti Ömer’i. Ömer odasına girdiğinde masasında uyuyan gül yüzlü Melek’e baktı. Şaşkınlıkla kısa bir süredir izliyordu ki Ezgi belirdi Ömer’in yanında “ne oldu ayağına?! Aaa Melek burda uyuya kalmışşş” derken ikisininde Melekle araları 1 metreyi geçmiyordu. Melek sesten uyanmış korkuyla Ömer’e bakıyordu…
Bölüm Sonu